Meryem derme çatma bir gece konduda yalnız başına yaşayan bir ev hanımıdır. 40lı yaşlarına kadar tek geçim kaynağı babasının emekli maaşı olan Meryem’in hayatı 45li yaşlarında, tesadüfen ettiği bir yardımla değişir.
Meryem komşular arasında sevilen bir kadındır. İleri yaşına rağmen genç kadınlar tarafından dahi muhabbeti sevilir, bu sayede sürekli farklı komşulara misafirliğe gider. İçlerinde en yakın diyebileceği kimse yoktur.
Bir gün Ayşe’nin kızının kolunun tutmadığı haberini alır ve Ayşe’ye geçmiş olsuna gider. Evde cenaze havası hakimdir. Herkes ağlamaktadır. En çok da Ayşe ağlamaktadır. Ayşe’nin sakat kalmış kızı olanları umursamaz şekilde televizyon izlemeye çalışır. Ayşe kızının hastalığına yeterli parası olmadığı için hastaneye alternatif bir çare ararken Meryem masaj yapmayı teklif eder ve Ayşe kabul eder. Meryem’in yaptığı masaj Ayşe’nin kızına anlık olarak hiçbir etkide bulunmaz.
Olaydan bir hafta sonra Ayşe çıldırmış gibi Meryem’i aramaktadır. Meryem’i kapısının önünde gördüğünde koşarak ona müjdeli haberi verir, kızının kolunu oynattığını. Ayşe cahil bir kadındır, ilahi güçlere bilimden daha fazla güvendiği için bu gelişmenin sebebinin ilaçlar değil de Meryem’in şifalı parmakları olduğunu düşünür. Meryem’e olan inancı o kadar artar ki mahalledeki herkese Meryem’in bir şifacı olduğunu anlatır. Meryem de bu durumdan mutludur çünkü 45 senedir ilk defa bir vasfa sahiptir. Ayşe’nin yanılgı sonucu yarattığı yalana günden güne daha da inanan Meryem artık kendini insanlara tanıtırken şifacı sıfatını da ismiyle birlikte kullanır.
Bir gün Meryem arkadaşı Ayşe ile birlikte markete giderler. Marketteki kasiyer Meryem'in iyileştirmeye çalıştığı insanlardan biridir fakat Ayşe'nin kızının aksine kasiyer iyileşmemiştir. Kasiyer iyileşmemiş olduğundan yakınır ve dikkatleri üzerilerine çeken bir tartışma yaşanır. Bu tartışmada Ayşe, Meryem'in şifalı parmaklara sahip olduğu konusunda direterek durumundan şikayetçi kasiyere karşı çıkar. Bu durum Meryem'in içinde inandığı gibi bir şifacı olmadığının korkusunu yaratır ve bu korkudan kaçmak için öfkeli bir şekilde inkar etme yoluna başvurur. Meryem, bu ve bunun gibi durumlarla zaman geçtikçe daha da karşılaşmaya başlar fakat inandığı yoldan, kendisinin şifacı olduğu düşüncesinden vazgeçmeme arzusu onun psikolojisini kötü etkilemeye başlamıştır.
Meryem, zaman geçtikçe şifalı parmakları tarafından iyileştirilemeyen insanların hep acı içinde olacağını ve acılarının tek kurtuluş yolunun ölüm olduğu fikrini benimsemeye başlar. Belinin ağrısını düzeltmeye çalıştığı bir başka "hastası" olan Jülide'de acısının geçmediğinden yakınmaya başlar. Bu durum Meryem'in kırılma noktası olur. Jülide'nin iyileşemeyeceğini ve bu yüzden onun tek kurtuluş yolunun ölüm olduğunu düşünmeye başlar. Filmin ilerleyen kısımlarında, Jülide'nin cenazesi sahnesinde Meryem, ölümü "gerçek huzur" olarak tanımlar.
Ölümün acılardan kurtulmanın tek yolu olduğuna gün geçtikçe daha çok inanan Meryem intihar etme kararı alır. Yalnız yaşadığı evinde kendisini astıktan hemen sonra polisler eve girer ve film sonlanır.